Bitlis Tarih`i – Kronoloji
1 – Bitlisin Kuruluşu: Bitlis`in kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Bitlis ismi M.Ö. 336 yıllarına rastlamaktadır.
2 – Neolitik Çağ: M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arası
3 – Hititler Dönemi: M.Ö. 2000-1806
4 – Hurriler Dönemi: M.Ö. 1700-1260
5 – Asurlar Dönemi: M.Ö. 1260-876
6 – Urartular Dönemi: M.Ö. 1280-1000
7- Persler Dönemi: M.Ö. 560-401
8 – Makedonya Krallığı (İskender) Dönemi: M.Ö. 334-323
9 – Partlar Dönemi: M.Ö. 200-335
10 – Roma ve Bizans Dönemi: M.Ö. 600-M.S.600
11 – İslâm Hakimiyeti Dönemi: 640-1047
12 – Selçuklu Dönemi: 1047-1092
13 – Dilmaçoğulları (Demleçoğulları) Dönemi: 1084-1192
14 – Eyyubi – Harzemşah ve Moğollar Dönemi: 1207-1231
15 – Anadolu Selçukluları Dönemi: 1231-1243
16 – İlhanlılar Dönemi: 1244-1350
17 – Karakoyunlular Dönemi: 1365-1467
18 – Akkoyunlular Dönemi: 1467-1502
19 – Şerefhanlar Dönemi: 1220-1894
20 – Osmanlı Dönemi: 1481-1923
Bitlis`in Tarihi; Tarihçiler Bitlis tarihini değişik zamanlardan başlatmaktadırlar. 5000 yıllık, 7000 yıllık tarih gibi. Gerçekte Bitlis tarihi Neolotik Çağ dediğimiz Yenitaş dönemine kadar uzanmaktadır. Neolitik Çağ, Yenitaş veya Cilalı Taş Devri denilen bu dönem, Ortataş Devri ile Tunç Devri arasındaki arkeolojik dönemdir. Bu dönem M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arasını kapsamaktadır.
Bitlis ve yöresinin yazılı tarih öncesi oldukça karanlıktır. En önemli nedenleri yüzeydeki buluntuların az olması ve bugüne kadar gerçekçi bir arkeolojik çalışma yapılmamasıdır.
Bitlis ili sınırları içerisinde bulunan Süphan ve Nemrut dağlarındaki obsidyen (doğal cam yatakları), doğrudan olmasa bile dolaylı olarak bu yöre tarihinin Neolitik dönemine kadar çıktığını göstermektedir. Obsidyen yataklarından elde edilen doğal camın yontucu, kesici, kazıyıcı olarak çevredeki yerleşim yerlerinde kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Yine yapılan çalışmalar sonucunda o döneme ait ticaret yolu Van Gölünün doğusundan güneye (bugün ki Van ili sınırları içerisinde bulunan Kalkolitik – Maden Dönemi – yerleşme alanı olan Tilkitepe), batıda ise Diyarbakır il sınırlarına (Ergani yakınındaki çanak-çömleksiz bir Neolitik yerleşme yeri olan Çayönü) dek uzanmaktadır.1 Bitlis ilinin Van ve Diyarbakır arasında yerleşmiş olması, Van-dan Diyarbakır-a yapılacak ticaretin o dönemlerde ancak Bitlis üzerinden yapılacağı dikkate alındığında, Bitlis`in Neolitik dönemden beri yerleşme yeri olduğu bir gerçektir.
Neolitik Çağ, M.Ö. 3000 yıllarında sona ermiştir. Bu tarihi baz aldığımızda Bitlis`in 5000 yıllık bir tarihe ve geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz. Büyük bir ihtimalle Bitlis`in tarihi bundan daha da eskidir. Güneybatı Asya ülkelerindeki Neolitik Çağ M.Ö. 9000-5000, Avrupa ülkelerindeki Neolitik Çağ M.Ö. 6500, Tuna kıyılarında M.Ö. 5500 olduğuna göre Bitlis`in tarihinin 5000 yıldan fazla olması, 5000 – 7000 yıllık olması çok kuvvetle muhtemeldir.
Bitlis İsminin Kaynağı: Bitlis`in günümüzde kullanılan isminin nereden kaynaklandığı kesinlikle bilinmemektedir. Bitlis tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Asurlular Bit-Liz, Persler ve Yunanlılar Bad-Lis veya Bad-Lais, Bizanslılar Bal-Lais-on, Babaleison veya Baleş, Araplar Bad-Lis, Ermeniler Pageş veya Pagişi olarak kullanmışlardır. Asur dilinde Bit kelimesi yurt, Bet kelimesi kale manasında kullanılmış, Bit-Liz demek Liz`in Yurdu, Bet-Lis demek ise Liz`in Kalesi manasına gelmektir.
Bitlis ismiyle ilgili olarak tarihçilerin ittifakla üzerinde durdukları olay şöyledir: M.Ö. 336 yılında Makedonya kralı II. Filibe ölmüş, yerine Büyük İskender kral olarak geçmiştir. (Şerefname-de Makedonyalı büyük İskender`in, peygamber olarak bilinen İskender Zülkarneyn olduğunu iddia etmektedir. Zülkarneyn -iki boynuz- manasına geldiğinden, Zülkarneyn`in sürekli doğuya hareket ettiği ve 31 yaşında öldüğünden dolayı büyük İskender olduğunu savunmaktadır. Büyük İskender`in de anlında boynuz halinde iki et yumrusu çıktığı, doğuya seferler yaptığı ve 30 yaşlarında öldüğünden dolayı aynı kişiler olduğunu tezi ileri sürülmüştür. Ancak bu fikirler bugüne kadar ispat edilememiştir.) Babil-i işgal eden İskender, ordularıyla beraber Hindistan seferine çıkmayı kararlaştırmıştır.
Bu arada İskender`in anlında boynuza benzeyen iki et parçası çıkmış, maiyetinden gizlemek için sürekli boynuzlu miğfer kullanmak zorunda kalmıştır. Derdine çare için görüştüğü bütün hekimler, şifasının sularda olduğunu ve her gittiği yerdeki suları kullanmasını tavsiye etmişlerdir. Bu nedenle Büyük İskender, uğradığı her yerdeki sularda yüzünü yıkayarak derdine çare aramıştır. Şattülarap-a vardığı zaman Dicle nehrine akan bütün suların araştırılmasını istemiş, bilginleri bu işle görevlendirmiştir. Bütün suları araştıran İskender ve mahiyeti, uzun bir yürüyüşten sonra Bitlis önlerine gelmiştir. Bitlis çayının hastalığına şifa verdiğini görünce Kösür ve Rabat sularının birleştiği yerde karargahını kurmuştur.
Emrindeki hekimler İskender-e; suyun kaynağına gitmesini istemişlerdir. Bu tavsiye üzerine Bitlis`in doğusundan akan Rabat suyu takip edilerek suyun kaynağına gidilmiştir. Ancak günlerce bu suyu kullanmasına rağmen şifa olmadığını görmüş, bu defa şehrin batısından gelen Kösür çayına yönelmiş, sonunda bu suyun kaynağı olan pınara varılmıştır. Bu pınarın bulunduğu, suların fışkırdığı o dağlık, ağaçlık yeşil tepeler İskender`in gözüne çok güzel görünmüştür. Her taraf zümrüt yeşilliğinde, reyhan ve değişik çiçeklerle bezenmişti. Bu yerin iklimi İskender-i hayran bırakmıştır. Bu güzel tabiat parçasının havasından ve suyundan faydalanmak için birkaç gün (bir hafta) burada konaklamaya karar vermiştir. Bu suyun kenarında konakladıktan bir hafta sonra, Kösür suyunun derdine şifa olduğu ve boynuzlarının kaybolduğu görülmüştür.1 Günümüzde hala bu suya İskender Çeşmesi denilmektedir. Bu çeşme Bitlis-e 10 km. uzaklıkta, Duav yaylasındadır. Derdine şifa bulan İskender bu yerin ve suyun ebedileştirilmesi için Bedlis (Badlis) veya Leis ismindeki komutanını yanına çağırarak bu çeşmeden 4 saatlik veya 12.000 adımlık uzaklıkta, Rabat ve Kösür sularının birleştiği yerde müstahkem bir kale yapmasını istemiştir. Komutanına (Şerefname-de kölesi olarak geçmektedir) dönerek; -Ben İran (bazı Kaynaklarda Hindistan) seferinden dönünceye kadar buraya öyle bir kale yap ki, benim gibi bir kral veya kumandan dahi onu ele geçiremesin. Böylece bu kalenin ve yerin ismi kuşaktan kuşağa, yüzyıldan yüzyıla ebedileşsin- demiştir. Bu emri alan Bedlis veya Leis ismindeki komutan hemen işe başlamış, bir yıl gibi kısa bir sürede M.Ö. 331 tarihinde bugün ki kaleyi yapmayı başarmıştır.
Hindistan ve İran seferinden dönen İskender şehre geldiği zaman karşısında muazzam bir kale görmüştür. Bedlis-e haber göndererek kaleyi teslim etmesini istemiştir. Kaleyi teslim etmeyeceğini, savaşa hazır olduğu bildirerek İskender`in teklifini reddetmiş ve kale kapılarını kapatmıştır. Bunun üzerine İskender bütün güçleriyle kaleyi kuşatmaya başlamıştır. günlerce uğraşmış, kaleyi alamayacağını anlayınca kuşatmayı kaldırarak Rahva ovasına doğru geri çekilmiştir. İskender`in çekildiği gören Bedlis, Rahva ovasında İskender`in atının ayağına kapanıp bir zarf içinde kalenin anahtarını sunmuş, çıkışı bu yerde olan tünelden kendilerini kaleye davet etmiştir. Kalenin anahtarlarını alan Büyük İskender; -Bre mel-un, mademki anahtarı verecektin, niye asi olup bu kadar adamımı kırdırdın- demesi üzerine Bedlis, İskender-den Affını dileyerek; -Ey büyük fatih! Benim sana karşı başkaldırmam ve direnmem, senin daha önce vermiş olduğun emrin gereği idi. Sen; benim gibi bir kralın alamayacağı bir kale yapmamı emretmiştin. Senin emrin üzerine yaptığım bu kalenin ne kadar sağlam, fethedilmesinin ne kadar imkansız olduğunu ispat etmek amacıyla bu cüreti gösterdim. Şimdi ben ve kuvvetlerim hareketimizden dolayı müstahak göreceğiniz cezaya razı olarak emrinizdeyiz- demiştir.
Komutanın bu sözlerini çok beğenen İskender, komutanını ödüllendirmek için şehrin yönetimini bu komutanına devrederek ve şehre Bedleis adını vermiştir. O günden sonra şehrin ismi Bedlis kalmıştır. Zamanla bazı harf değişikliklerine uğrayan bu isim, günümüzde BİTLİS adını almıştır.
Atatürk’ün Bitlis’i Ziyareti: Gazi Mustafa Kemal, 7 Kasım 1916 tarihinde İlimizi üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu son gelişlerindeki gaye, 5 inci Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinde bulunmak, 5 inci Tümenin arazi üzerindeki tertibatını, ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek, Van Harekat Müfrezesinin hareketini temin etmekti. 10 Kasım 1916 tarihinde Bitlis-e gelen Mustafa Kemal, 21 Kasım 1916 tarihinde Bitlis-ten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis Komutanlarla görüşmüş, Hastane, Askeri Birlikler, bazı türbe ve camileri gezmiştir.
15 Kasım 1916 tarihinde Rahva Ovasında bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk Birliğine bir tatbikat yaptırtmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölü-nü gördüğü vakit; -Burası çok güzel yerler. Burada bir Şark Üniversitesinin kurulması gereklidir- ifadesinde bulunmuştur.
Mustafa Kemal bu vasiyetini 1 Kasım 1936 ve 1 Kasım 1937 yılında TBMM-nin açılış konuşmasında da dile getirmiştir. Bu konuşmalarında:
-…. Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek Garp bölgesi için İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lazımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilkokulları ile ve nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.
Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimizin gençlerine bahşedeceği feyiz, Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser olacaktır.-
1 Kasım 1937 tarihindeki Meclis açılış konuşmasında da;
-Sevgili Arkadaşlarım;
Yüksel tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin tekamülü, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Şark Üniversitesinin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.-1
Gazimizin bu vasiyeti gereği 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir heyet Bitlis-e gelerek Rahva Ovasının Göle yakın kısmında arazi tetkikinde bulunmuştur.
1953 yılında o zamanki Cumhuriyet hükümeti Gazi-mizin bu vasiyetini yerine getirmek için daha önceden tetkik edilen Rahva Ovasının göle yakın kısmına temel atma girişiminde bulunmuştur. İnşaat malzemeleri stoku yapılmış, temel atma sırasında Bitlis ve Van vilayetleri arasında çıkan kavga nedeniyle (Mustafa Kemal hayatı boyunca Van-a gitmemiş ve Van-ı görmemiştir) temel atılması geçici bir süre için durdurulmuştur.
Mustafa Kemal`in bu vasiyetinin yerine getirilmesi hem Gazi-mizi ve hem de Bitlis halkını mutlu kılacaktır.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolu-nun her köşesinde düşmana karşı ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı. İçinde Bitlis`in de bulunduğu Doğu Anadolu toprakları üzerinde -bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması- fikrinin ortaya atılmasıyla bu örgütlenmeler ilçelere varıncaya kadar devam etmiştir. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyeti-nin kurulması sağlanmıştır. 20 Şubat 1920 tarihli yazı bu konuyla ilgilidir.
Sivas`ta: Bitlis Vali`i Alisi Paşa Hazretlerine
Sivas`ta: Diyarı Bekir Vali`i Alisi Beyefendi Hazretlerine
Muhterem Paşa Hazretleri, Muhterem Beyefendi Hazretleri
Merkezi Sivas-ta olmak üzere kurduğumuz Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin nizamnamesinden bir nüshasını zatınıza ve vilayetinize takdim ediyorum. Cemiyetimizin maksadı, zavallı memleketimizin haksız işgallerden, bazı yörelerde yapılan mezalim ve faciadan kurtulması için çalışmaktan ibaret olduğuna bakılarak vilayetiniz dâhilinde de bir nizamname yazılarak müstakil şubelerin kurulmasına emir buyrulmasını istirham ile takdim ederim.